BASINA VE KAMUOYUNA

Değerli Basın Mensupları;

Yaşanılan bunca acıdan sonra, ülkemizin barış ve demokratikleşmeye geçiş sürecini yaşaması, bu bağlamda çatışmaların sona ermesi, toplumun demokrasi ve özgürlüklere ilişkin taleplerinin artması ve daha yüksek sesle dile getirilmesi, Türkiye'nin çağdaş ve demokratik bir ülke olması yönünde büyük bir umut yaratmıştır.

Umut ve beklenti içeren bu yeni dönem, daha güçlü, kalıcı ve kapsamlı adımlarla güçlendirileceğine; yakalanan tartışma, güven, hoşgörü ortamı bozularak, Türkiye gergin bir sürece doğru sürüklenmek isteniyor.

İstanbul'da afiş asan iki gencin öldürülmesi, ardından polis otosunun taranması, ülke çapında yapılan yasadışı polis yürüyüşleri, Ankara Kızılay meydanında sivil toplum örgütlerine yönelik güdümlü grupların saldırısı ile cezaevlerine saldırı ve onlarca tutuklu ve hükümlünün katledilmesi, fiili olarak F Tiplerinin hayata geçirilmesi, partimizin il, ilçe binalarının basılması, yönetici ve üyelerimizin gözaltına alınıp tutuklanması, aynı dönemde Kuzey Irak'a yönelik askeri sevkıyat toplumumuzu tekrar bir gerilim ve çatışma ortamına çekme çabası olarak değerlendirilmelidir.

Daha önemlisi, 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar OKKAN ve 5 korumasına yönelik saldırı, saldırı sonrasında yaşanan gelişmeleri ciddi bir şekilde ele almak gerekir. Avrupa Birliği'ne aday üyelik süreci ile başlayan tartışmalar ülke içinde farklı eğilimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunu fırsat bilen bazı odaklar tekrar devreye girme çabasını göstermektedirler. Hem AB üyeliğini hem de Türkiye'nin demokratikleşmesini sindiremeyen, Susurluk çetesi benzer güçlerin bu süreçte harekete geçtiği kanısındayız.

Halkımızın tepkisi doğru yorumlanmalıdır. Diyarbakır Halkı, barış ve demokrasi umuduna sahip çıkarak olumlu bir tavır sergilemiştir. Buna verilecek en güzel yanıt katillerin ve onları yönlendiricisi güçlerin tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasıdır. Bu gelişme demokratik-barışçıl sürecin hızlanmasını sağlayacağı gibi daha önceki "Faili Meçhul Cinayetlerin" aydınlatılmasında da önemli bir gelişme sağlayacaktır.

Bununla birlikte partimize ve demokratik sürece yönelik son gelişme bizi daha derin kaygılara sevk etmektedir. Silopi İlçe başkanımız Serdar TANIŞ ve üyemiz Ebubekir DEMİR, 25 Ocak 2001 tarihinde ilçe Jandarma Komutanlığı'na çağrılmış ve kendilerinden bir daha haber alınamamıştır. Partimizin; ilçe Jandarma komutanlığı, Emniyet müdürlüğü ve Cumhuriyet Savcılığı nezdinde yaptığı girişimlere rağmen sonuç alınamamış ve gözaltında olmadıkları ifade edilmiştir. Esasen ilçe binamızın açılışından bu yana gerek ilçe başkanımız gerekse ailesi sürekli tehdit edilmiştir. Aynı dönemde ilçe başkanımızın babası Şuayip TANIŞ yolda sivil giyimli kişiler tarafından Silopi ilçe merkez komutanlığına götürülmüş ve burada kendisine Şırnak Alay komutanı telefon açarak "Serdar bugün buraya mutlaka gelmelidir. (05.01.2001) Gelmezse bir daha Şırnak topraklarına ayak basmasın. Bastığı taktirde kendisini öldüreceğim. Kime giderseniz gidin. Yerim, mekanım, rütbem bellidir" demiştir. Arkadaşlarımızın ilçe jandarma komutanlığına gidişi de tanık ifadeleriyle sabittir. Bundan dolayı arkadaşlarımızın yaşamlarından endişe duyuyoruz.

Peki tüm bu gelişmeler sonucunda Türkiye nereye gidiyor? Başbakan Bülent Ecevit'in dediği gibi "Birileri düğmeye mi bastı?" Yoksa çatışma ortamının sona ermesi ve demokratik tartışma ile sorunların uzlaşma ve diyalogla çözülmesinden rahatsız olanlar mı var? Bu olayları bu çevreler mi tezgahlıyor? Bu gelişmelerin Susurlukla ilişkisi var mıdır? Türkiye'de hiç kimsenin kendisini güvenlikte hissetmeyeceği bir dönem mi yaratılmak isteniliyor? Bir kentin Emniyet müdürünün gösteri yaparcasına, profesyonelce öldürülmesinden sonra kimse kendini güvenlikte hissetmesin mi isteniliyor?

Peki Türkiye ne yapmalıdır? Susurlukla birlikte kısmen çözülen kirli ilişkiler tümüyle açığa çıkarılmalıdır. Gaffar OKKAN ve polis memurlarını katledenler bulunmalıdır. Silopi İlçe Başkanımız Serdar TANIŞ ve Ebubekir DEMİR'in durumlarına ilişkin hükümet derhal bir açıklama yapmalıdır. Türkiye'deki demokratik ortamın sağlanabilmesi ve sorunlarımızın barışçıl yöntemlerle çözülebilmesi için son iki aylık gelişmelerin iyi değerlendirilerek hangi odakların bu çatışma ortamından çıkar sağladığı açığa çıkarılmalı ve demokratikleşmede ısrarcı olunmalıdır.

Partimiz tüm bu baskı ve şiddet ortamını yaratmaya çalışan çevrelere rağmen Türkiye'nin toplumsal dokusunu zedelemeyecek meşru demokratik mücadelesini sürdürecektir.

Son olaylar Türkiye'deki demokratik gelişmeleri olumsuz etkilemiştir. Bu tablo karşısında Türkiye'de demokrasi güçlerine önemli görevler düşüyor. Toplumun ortak talebi olan demokratikleşme, şeffaflaşma, kalıcı barış ortamı, kısacası huzur içinde yaşanabilir Demokratik Türkiye için tüm demokrasi güçlerini ortak mücadeleye çağırıyoruz.

30.01.2001
Ahmet TÜRK
HADEP Genel Başkan Vekili