SAĞDUYUYA DAVET

Sayın Hüsnü ÖNDÜL
İHD Genel Başkanı


Uzun yıllardır siyasal ve sosyal bir yara olarak toplum vicdanını derin acılara boğan cezaevleri sorunu, son operasyonlarla Türkiye sınırlarını aştı. “Hayata dönüş operasyonu” hayata son vermeye neden olmuştur. Hayatı kurtarılmaya çalışılanlardan daha fazla insanın yaşamını kaybetmesi, müdahale amacının ne olduğu hakkında ciddi sorular yaratmış ve büyük endişeleri gündeme getirmiştir.

Bizce bu tamamen F tipi cezaevlerini erteleme sözüne rağmen fiilen uygulamaya konulmasıdır. Ayrıca İçişleri Bakanının savaş psikolojisini uyguluyoruz; cezaevlerindeki duruma el koyduk, teslim aldık anlayışı, devletin baskıcı ve otoriter yaklaşımını sergilemektedir.

Barışa, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına her zamandan daha çok ihtiyacı olan ülkemizin bu yaşananları hak ettiğine kimseyi inandırmak mümkün değildir. İstanbul'da pankart asan gencin polis tarafından öldürülmesi, aynı zamanda çevik kuvvete yapılan saldırı sonucu iki polisin ölmesi, Kızılay'daki göstericilere karşı çok olumsuz bir tutum sergileyen polisin, korumakla görevli olduğu düzeni kendisinin ihlal etmesi; Zeytinburnu Ülkü Ocağı'na yapılan saldırı, polis araçlarına ateş edilmesi veya yakılması doğal olarak 12 Mart ve 12 Eylül öncesi dönemi akla getirmektedir. Türkiye yeniden 12 Mart ve 12 Eylülleri yaşamamalıdır. Bugün yaşananlar bu ara rejimlerin yarattığı tahribatın sonucu değil midir? Son olayların düğmesi kimin parmağının altında, bunu da 20 yıl sonra mı öğreneceğiz?

Avrupa Birliği ve dünyanın evrensel değerleri ile buluşma çabası içinde bulunan Türkiye'nin, içinde yaşadığı ekonomik krizi bu sistem ve yöntemle aşması çok zor görünmektedir. 2001 yılı bütçesinde devletin borçları bütçenin % 58 sınırında, 2 puan artması halinde dış krediler kesilecektir. Özetle ekonomik kriz ve yeni yıl bütçesine konulan toplumun en çok dar gelirli kısmını kapsayan ağır vergi yükü, öyle görülüyor ki bugün yaşananları farklı boyutlara taşıyabilir.

Devlet sözde şefkatli değil, gerçekten şefkatli olmalıdır. Bir ülkede eğer on binlerce siyasi tutuklu varsa, o devletin politikasında ciddi sorunlar var demektir. Sorunların sonuçları üzerinde şiddet politikaları yapılacağı yerine, sorunların nedenleri ortadan kaldırılmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır. Bir filozofun dediği gibi “Hakkı sevmek kolay, ancak halkı sevmek zordur.” Devlet bu zoru başarmalıdır. Bunun yolu, demokrasinin tüm kurumlarıyla tam işlerlik kazandığı devlet yapısından geçer. “Bu ülkeye gerekirse komünizmi de biz getiririz.” Anlayışı, ülkeyi bu hale getiren en büyük nedendir.

Devlet halkı sevmeli ve güvenmelidir. Bu görev başta parlamentoyu oluşturan siyasi partiler olmak üzere, tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, aydın ve yazarlar, üniversiteler ve artık ülkemizde birinci güç haline gelen medyaya düşmektedir. Oluşturulan ortamdan ciddi endişe duyan HADEP olarak; biz herkesi sağduyu ve sorumluluk içinde davranmaya davet ediyoruz.

F tipi cezaevleri, Adalet Bakanının daha önce açıkladığı gibi, demokratik kitle örgütleriyle gerekli düzeltmeler yapılıncaya kadar ertelenmeli. Şu anda operasyon sonucu oraya konulanlar, daha iyi koşullara sahip cezaevlerine nakledilmeli.

Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçerek son şeklini alan mevcut af yasasının, toplumsal barışa ve ülke istikrarına yanıt olamayacağı gerçeği kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Oysa ki, köklü bir çözüm ancak başta 1982 Anayasası ve Siyasi Partiler Yasası olmak üzere radikal bir hukuk reformuyla ülkenin demokratikleşmesi olanaklıdır.

Avrupa Birliği için hazırlanan Ulusal Program tasarısı, sadece hükümet ortağı üç liderin takdirine bırakılmamalı, toplumda tartışılmalı ve üzerinde konsensüs sağlanmalıdır.

Bu anlayışla siyasi partiler, işçi ve emek kuruluşlarıyla demokratik kitle örgütleri arasında; ülkenin tüm sorunlarını çağcıl bir yaklaşımla tartışma ve çözüm üretmek için sağlıklı ve sürekli bir diyalogdan yanayız.

Herkesi bu ortaklaşmaya ve sağduyuya çağırıyoruz.

21.12.2000
Ahmet TÜRK
HADEP Genel Başkan Vekili