BASINA VE KAMUOYUNA

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine yönelik yol haritasını oluşturacak olan KOB (Katılım Ortaklığı Belgesi)'nin son halini alacağı 8 Kasım 2000 tarihine çok az bir süre kaldı.

Ankara ile belgeyi hazırlayan Avrupa Komisyonu arasında oldukça yoğun bir pazarlığın sürdürüldüğü"ne tanık oluyoruz. Bu pazarlık daha çok hükümetten, Mesut Yılmaz aracılığıyla yürütülüyor ve "ana dil" ve "azınlık hakları" kavramlarının belgeden çıkarılması konusuna dayanıyor.

Hükümet aslında komisyon tarafından hazırlanmakta olan belgeye resmen müdahale etme hakkına sahip olmamasına karşın, bazı kavramların belgeden çıkarılması için büyük çaba harcıyor. Diplomasi, özellikle bu ara "ana dilde eğitim ve yayın hakkı"nın belgede anılmaması üzerine çaba harcıyor.

KOB'nde, Kürt vatandaşlarının ana dillerinde TV ve radyo yayını yapmalarının ve kültürel haklarının gelişmesini engelleyen yasal hükümlerin kaldırılmasına yönelik anlatımların yer almaması için hükümetin son ana kadar diplomatik müdahalelerde bulunabileceği anlaşılıyor. Oysa AB'ne tam üyelik Türkiye için vazgeçilmez bir şanstır. Bu, barışa, hoşgörü ortamına ve demokratikleşmeye karşı bir sorumluluk olacaktır.

"Demokrasi Kürt'ün de hakkıdır"diyebilme cesaretini göstermiş olan Sayın Mesut Yılmaz'ın "hassasiyetler"den söz etmeye başlaması oldukça vahimdir. Türkiye'nin bunu kabul edemeyeceğini belirterek diplomasiyi red üzerinden yürütmeye başlamasını, Türkiye halkı ibretle izliyor. Asıl hassasiyet, oluşan barış ortamının hassasiyetidir. Demokratikleşmeye karşı duyulan özlemin kesilmemesi hassasiyetidir. Asıl iş, tarihe karşı sorumluluk, zaman kaybetmeden siyasi reformların ve insan hakları konusundaki hassas düzenlemelerin geliştirilmesidir. HADEP bu konuda Türkiye'nin geleceği için herkesten çok daha hassas olduğunu açıklar. Insanın dilini serbestçe kullanabilmesinin önüne engeller konulması ve bunu tarihi bir belgeye taşıma çabası, en önce Türkiye'ye ve demokratikleşme isteğine ters düşer.

KOB'ne karşı bu kadar inatlaşma ne anlama geliyor? Türkiye halkının geleceğini bu inatlaşma ile heba etmek ancak de£gıs£imden, gelişmeden, demokratikleşmeden ve refaha kavuşmadan yana olmayanların işi olabilir. Türkiye bunu aşabilecek iradeyi gösterebilecek durumdadır. AB'ne tam üyelik konusunda kararlılık, halkın kararlılığına dönüşüyor.

Kürtçe olgusu, 21. yüzyılda kolektif ya da bireysel hak kavramlarına sıkıştırılarak tartışılmamalıdır. Tercih iki kavramdan biri üzerinden değil, dilin serbestliğinin hak olduğu üzerinden yapılmalıdır.Tarihin akışı, Türkiye'yi bu yol ayırımına getirmiştir. AB'nin yol haritası, Türkiye'nin demokratikleşme, barış yoluna dönüştürülmelidir.

Türkiye'nin tam tersine KOB'nde "ana dilde TV, radyo ve eğitim" hakkını insanına tanıyan ifadelerin yer almasını kendi isteği olduğunu belirterek, toplumsal huzura ve barışa verdiği önemi vurgulayabilmelidir.

Çünkü Türkiye halkı, AB'ya tam üyelik konusunda büyük bir "konsensüs"e sahip. Hükümet, halkın asıl bu hassasiyetini belgeye yansıtmanın çabası içinde olmalıdır.

AB'ye üyelik başka bahara bırakılmayacak kadar hayatidir. Barış, demokrasi, toplumsal uzlaşma ve herkese ana dilinde konuşabilme özgürlüğü asıl anlaşılması gerekli hassasiyettir. Bu, bizim kendi toplumumuzun vazgeçilmez isteğidir.

21. Yüzyılı Türkiye, demokratikleşerek yaşamalıdır. KOB, tarihsel bir fırsat sayılır. Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü endişesi yersizdir. Türkiye birlik ve bütünlük içinde sorunlarını çözebilecek güç ve olgunluğa sahip durumda görülmelidir.

AB'ye girmenin ertelenemez bir zorunluluk olduğu bilinciyle partimiz bu konuda olumlu tüm çabaların akasında duracaktır.

05.11.2000
Mahmut ŞAKAR
HADEP Genel Sekreteri